Türkiye’nin geleceği ve yazılım zanaatkârlığı

Armağan Amcalar
Armağan Amcalar
Published in
6 min readMay 24, 2015

--

Türkiye, kurulduğundan beri teknoloji ve sanayi hamleleri açısından dünyanın en iyi ülkelerini yakalamaya çalışıyor. Sanayi Devrimi’ni kaçırmış olmanın getirdiği dezavantaj genç cumhuriyetin devletçi atılımlarıyla giderilmeye çalışılsa da gerek dış politika problemleri, gerekse yöneticilerin basiretsizlikleri yüzünden millî bir ağır sanayi hamlesi bir türlü gerçekleştirilemedi. Dünya üretiminde söz sahibi olup, orijinal fikirler üretmek, yerli mühendisler ile benzersiz ürünler yaratıp katma değerli üretim yapmak, ne yazık ki ülkemizde sadece bir iki şirketin başarabildiği bir şey.

Bu atılımı gerçekleştirmek için gerekli olan kültürel arkaplan ise
Anadolu’nun binlerce yıllık köklerinde yatıyor.

19. ve 20. yüzyıl için büyük önem arz eden sanayi yarışında geç kalmış bir Türkiye var elimizde. Bu kadar gerideyken bu hamleleri kapatmak daha da zorlaşıyor. Fakat artık 21. yüzyılda yaşıyoruz ve çok şanslı olduğumuz bir konu var. 21. yüzyıl ağır sanayinin katma değer açısından teknolojinin — ve hatta hafif teknolojinin — gerisinde kaldığı ilk dönem. Yabancıların ürettiği ağır teknolojileri kullanarak üretilebilecek hafif teknolojiler, Türkiye’nin 21. yüzyılda önemli bir oyuncu olmasını sağlayacak en önemli alanı oluşturuyor. Bu atılımı gerçekleştirmek için gerekli olan kültürel arkaplan ise Anadolu’nun binlerce yıllık köklerinde yatıyor.

Günümüzde teknoloji ve internetin insan hakları olarak sayılacak kadar yaygınlaşması sayesinde daha önce yerel bölgelerde oynamak zorunda kalan oyuncular, artık çok minimal bir çabayla küresel oyuncu hâline gelebiliyorlar. Bu bakımdan, diğer hafif teknolojilerin arasından sıyrılıp en fazla katma değeri yaratan alanın yazılım teknolojileri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bugün milyarlarca insan tarafından kullanılan sosyal ağlar ve mobil uygulamaların hemen hepsi bir ya da birkaç gencin ürettiği fikirlerin büyümüş hâlinden ibaret. 5 yıl içerisinde milyarlarca dolar ciro elde eden bir şirket kurabilmenin başlangıç noktası, artık neredeyse her evde olan, herhangi bir bilgisayardan fazlası değil. Konvansiyonel yatırımcıların da bu pazarı görmesi ve diğer iş sahalarında elde ettikleri birikimlerini bu alana yatırmaları sayesinde yazılım endüstrisi, dünyayı hem ekonomik, hem de sosyal açıdan ele geçirmiş bulunuyor.

Diğer alanların aksine
yazılım endüstrisinin giriş eşiği neredeyse sıfır.

Ağır sanayi ya da ağır teknoloji üretimi gibi giriş eşiğinin çok yüksek olduğu bir alan yerine katma değeri çok daha yüksek ve tek hammaddesi insan bilinci ve bir adet bilgisayar olan, dolayısıyla neredeyse giriş eşiği olmayan bir alanı, yazılım endüstrisini tercih etmek, Türkiye gibi kalkınmaya çalışan ülkeler açısından bulunmaz bir fırsat.

Türkiye neden yazılım endüstrisi için çok uygun?

Türkiye’nin yazılım endüstrisinde söz sahibi olabilmesi için çok sayıda neden var fakat burada hep dillendirilen genç nüfus gibi şeylerden bahsetmeyeceğim.

1. Kollektif çaba (imece)

Bilim devlerin omuzlarında yükselmekle olur. Önceki bilimadamlarının yaptıkları araştırmalardan faydalanıp, üzerine yeni yaklaşımlar ile katkı sağlarsınız. Fakat bu etkileşim genellikle sadece faydalanmak ekseninde kalır, çift taraflı bir yarardan söz etmek zordur. Ayrıca yapılan araştırmaların yaşayan yapılar olmaması, bu etkileşimin önünü kesen şeylerden biridir.

Öte yandan yazılım doğası gereği yaşayan bir yapıdır. Geliştiriciler yazılımları güncel tutmaya, yeni özelliklerle geliştirmeye devam ederler. Bu süreçte pek çok üçüncü parti kütüphanelerden faydalanırken, bu kütüphanelere geri katkı yaparak da gelişmelerini sağlarlar. Topluca bakıldığında yazılım kollektif bir çabadır. Kullandığınız tarayıcıdan, yazı yazdığınız kelime işlemciye kadar her yazılımın içinde yaşayan, başkaları tarafından yazılmış ufak yazılım parçaları bulunur. Eğer kullandığınız yazılım açık kaynaklıysa, bu kollektif çabanın daha da büyük bir boyutta olduğunu görürsünüz; yazılım herhangi bir şirkete ait değildir, binlerce farklı kişi tarafından programlanmış olabilir. Günümüzde internet altyapısında kullanılan yazılımların neredeyse tümü açık kaynaklıdır. İşte bu durum tam olarak Anadolu kültüründeki imeceye karşılık gelmektedir.

Binlerce yıldır Anadolu’da, köylerde imece usulü yapılan hizmetler gibi, yazılım da kollektif olarak yapıldığında en güçlü şekline bürünür. Bu toprakların insanı her ne kadar şehir yaşantısı ile bu kültürü unutmaya yüz tuttuysa da, genlerine kazınmış olan bu yatkınlıktan vazgeçebilmek mümkün değildir. Kollektif çaba, benmerkezci bir kültüre sahip diğer ülkelere nazaran, Türkiye için çok daha uygundur.

2. Problemlerle mücadele yeteneği

Diğer ülkelere nazaran Matematik ve Fen ders konularında, sınavlarında daha geride olmamız problem çözme yeteneğimizin düşük olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, sadece hayatta kalabilmek ve hayatımızı sürdürebilmek için bile çaba sarf etmemiz gerekiyor. Ülkenin çalkantılı gündemi kişisel hayatlara da yansıyor ve etrafımızdaki her şey bir mücadeleye dönüşüyor. Okullarda öğrencilere empoze edilen inanılmaz tekdüzelik, Türk insanının kıvrak zekasını köreltmeye yetmiyor. Her gün medyada duyulan ve bizzat karşılaşılan problemlere karşı doğal bir bağışıklık ve mücadele gücü geliştiren kişiler, yüksek belirsizlik ve çok fazla problem barındıran yazılım gibi alanlarda, hayatlarında hiç gerçek problemlerle yüzleşmemiş, sunî hayatlar süren kişilere göre çok daha çevik davranabiliyor.

3. Çeşitlilik

Yazılım alanında başarılı olmanın temel koşullarından biri çeşitliliğe açık olmak. Farklı görüşlerin olabileceğini, farklı bakış açılarının da benzer ve hatta belki daha iyi sonuçlar üretebileceğini kabul etmeden başarılı olmak mümkün değil. Her ne kadar son yıllarda Türkiye’de toleranssızlık üstün gibi gözükse de binlerce yıldır bütün göçlerin beşiği, medeniyetlerin buluşma noktası olan bu toprakların farklı seslerin uyumla karıştığı bir çanak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Doğu ile Batı’nın kültürel öğelerinin karışması sonucu oluşan benzersiz bir kültürel harman zenginliğinin içinde yaşadığımızı söyleyebiliriz. Diğer kültürler çeşitliliği sağlamak için çaba gösterirken Türkiye’de bunca baskıya rağmen hâlen bu kadar zengin çeşitlilik olabilmesi farkında olunması ve faydalanılması gereken bir şans.

4. Zanaatkârlık kültürü

Yazılım mühendisliği bir zanaattir. Her zanaat gibi nitelikli emeğe dayanır ve ustalık, el becerisi ve estetik kaygı gerektirir. Her zanaat ustasının kendine özgü bir tarzı olduğu gibi, her yazılım mühendisinin de kendine özgü bir tarzı vardır. Zanaatkârlıkta tek bir doğru olmadığı gibi, yazılım mühendisliğinde de tek bir doğru yoktur.

Bu topraklar binlerce yıldır en ince zanaatlere ev sahipliği yapmıştır. Anadolu insanının bir kesimi tarım ve hayvancılıkla uğraşırken, diğer bir kesimi de çeşitli zanaatlerle uğraşır. Bugün hâlâ, özellikle Güneydoğu Anadolu’da, mücevher işlemeciliği ve bakır işlemeciliği nesilden nesile aktarılan bir zanaattir.

Zanaatleri ve zanaatkârları korumak ve güvenle çalışabilmelerini sağlamak için bir araya gelerek oluşturdukları zanaat loncaları ise yine kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Zanaatkârların birbirlerine destek oldukları, üretimin denetlendiği ve kalitenin korunduğu bu loncalar aynı zamanda ilgili zanaatin yeni nesillere aktarılmasında da büyük rol oynar. Zanaat ustaları yanlarına aldıkları çırakları eğitir ve işin inceliklerini öğreterek onlardan yeni ustalar yaratırlar. Bu sayede nesilden nesile aktarılan zanaat unutulmaz, kaybolmaz.

Üniversitelerde verilen eğitim,
yazılım sektörünün ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak

Burada dikkat çekmesi gereken nokta, yazılım mühendisliğinin de zanaat olmasından hareketle yerleşik bir kültüre ihtiyaç duymasıdır. Üniversitelerde verilen eğitim, yazılım sektörünün ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olmak ile beraber aynı zamanda akademisyenlerin de sektör tecrübelerinin olmaması dolayısıyla çok eksik kalmaktadır. Daha önce yazılım mühendisliğinin kollektif bir çaba olduğundan bahsetmiştim. Bu noktada bu çabanın bir parçası olabilmiş, ve öğrencilerine bu çabanın bir uzantısını sunabilecek akademisyenlerin olmayışı, ne yazık ki yazılım mühendisliği kültüründe bir kopukluğa sebep olmaktadır.

Nihayetinde okuldan mezun olan genç mühendisler sektörde tutunabilmek için girdikleri ilk iş ile beraber bir iki yıl daha eğitimlerine gerçek bir ustanın yanında devam etmek zorunda kalırlar. Üniversitede alınan temel bu eğitim için destekleyici bir unsur olsa da, üniversite eğitiminin tek tipleştirici doğası sebebiyle öğrencilerin pek de bir işine yaramaz.

Öte yandan, Batı toplumlarının benmerkezci ve bireysel yaklaşımı öğrencileri her şeyi baştan ve kendileri öğrenmeye iter. Bu durum da kalifiye iş gücünün çok ağır yetişmesine sebep olur. Geldiğimiz noktada bütün dünyada yazılım şirketleri kalifiye iş gücünün yoksunluğundan şikayetçi ve bu durumun tek çözümü eğitime başka bir bakış açısıyla yaklaşabilmeyi gerektiriyor. Kültürlerinde zanaatkârlığın değil tüccarlığın yer ettiği, kollektif değil bireysel çabaların ön plana çıktığı toplumlar bu endüstride bir adım geride kalmaya mahkumlar.

Türkiye yazılım zanaatkârlığının yeşermesi için mükemmel bir altyapıya sahip.

İşte bütün bu sebeplerden, Türkiye yazılım zanaatkârlığının yeşermesi için mükemmel bir altyapıya sahip. Gençlerin kıvrak zekâsı ve mücadeleci ruhu gerçek ustaların eğitimleriyle birleştiğinde ortaya çok kolay kopyalanamayacak bir başarı çıkması işten bile değil.

Sanayi devrimini kaçırmış, bir türlü gereken atılımı yapamayan Türkiye’nin 21. yüzyılın endüstrisinde lider olmaması için hiçbir sebep yok. Doğru eğitim hamleleriyle kısa zamanda sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak kalifiye yazılım mühendisleri yetiştirmek mümkün. Tek yapmamız gereken potansiyelimizi fark etmek, kaybolmaya yüz tutan kültürlerimize sahip çıkmak ve yılmadan, azimle çalışmak.

--

--

Leader, mentor, public speaker, lecturer, entrepreneur, software architect, JS evangelist, electronics engineer, guitarist, singer, radio host.